7 Şubat 2010 Pazar

Ölüme Meydan Okuyanlar (Mustafa Kemal'e Suikastler)


Tarihsel kimlik kazanmak, uydurma (düzmece) söylentilerle oluşturulacak ucuz kariyer değildir. Sahte suikast yaygarası aktüel olarak yutturulsa da tarih affetmez. Her sukast dünlendi, yapılacaktı diyen de paye kazanamaz.
Tarihte yaşamış ve yaşayan gerçek vatan severler ve haklına aşık olanlar varken, başka değerler üzerinden, onun rantıyla sahneye çıkanlar boşuna heveslenmesin ki kahraman olabilirler.
Tarihin geçek kahramanlarından biridir ki gerçekten suikastler O'nun umurunda bile olmamıştır. Ölüme meydan okumuşlardır. Atatürk'ü bu açıdan tanıyalım:
"Hayat demek savaşma, çarpışma demektir. Hayatta başarı kesinlikle savaşta başarı kazanmakla mümkündür." (Atatürk-1927) "Bu ulus bağımsızlıktan yoksun olarak yaşamamıştır, yaşıyamaz ve yaşamıyacaktır, ya istiklal ya ölüm." (Atatürk-1919) "Biz hayat ve bağımsızlık isteyen ulusuz ve yalnız ve ancak bunun için hayatımızı hiçe sayarız." (Atatürk-1921)
"İnsaf ve merhamet dilenmek gibi bir prensip yoktur. Türk ulusu, Türkiye'nin gelecekteki çocukları, bunu bir an hatırdan çıkarmamalıdırlar." (1927)
Atatürk kişiliği ile görev sadakati ve sorumluğu bilinciyledir ki subayı olduğu Osmanlı ordusunda da gözünü budaktan sakınmamış. görev verilen ihtiyaç duyulan her cephede göreve koşmaktan çekinmemiştir. İkbal hayaliyle sültre gerisinde sinsi bir (nefsi) politikanın kulu olmamıştır. Trablusgarp Savaşında (1911-1912) Mustafa Kemal, Enver Paşa ve arkadaşları halkı ve askerleri teşkilatlandırmayı başararak, Derne, Tobruk ve Bingazi’yi kurtardılar.
İkinci Balkan Savaşı (1913) Mustafa Kemal'in kurmay başkanı olduğu Bolayır Kolordusu, Bulgaristan'a taarruz ederek 15 Temmuz 1913'te Keşan'ı, 17 Temmuz'da Enez ve İpsala'yı, 18 Temmuz'da Uzunköprü'yü, 21 Temmuz günü de, Karaağaç ve Dimetoka'yı alarak Edirne'ye girdi. Bunun üzerine Bulgaristan barış istedi. 29 Eylül 1913'te İstanbul Antlaşması imzalandı.
Doğu Cephesinde ki Rus üstülüğüne karşı Kazım Karabekir Paşa ile birlikte 2. Orduya atanan
10 Mart 1916'da atama emrini alan Mustafa Kemal, Edirne'den Diyarbakır'a kaydırılan 16. Kolordu'nun komutanı olarak, 15 Mart 1916'da Doğu Cephesinde göreve başladı. 7-8 ağustos 1916'da Muş ve Bitlis Ruslardan kurtarıldı. Yıl sonuna kadar Ruslarla savaşa devam edildi. 18 Aralık 1917'de Ruslarla “Erzincan Mütarekesi” yapıldı. Rus kuvvetleri Doğu Anadolu'yu tamamen terk etti. 3 Mart 1918'de Rusya ile Almanya, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu, Osmanlı Devleti ve Bulgaristan arasında “Brest Litovsk Antlaşması” yapılarak Kars, Ardahan ve Batum'un Osmanlı İmparatorluğu'na bırakılması sağlandı.
"Şüveyş’i işgal eden İngilizler Filistin'i işgal amacıyla 400 bin kişilik büyük bir İngiliz ordusu taarruza geçti. 40 bin kişilik bir ordu ile karşı koymaya çalışan Yıldırım Orduları Komutanı Liman von Sanders Halep'te savunma düzeni kurma görevini Mustafa Kemal Paşa'ya bırakıp, Adana'ya gitti. Mustafa Kemal, bir yandan İngilizlerle mücadele ederken, diğer yandan Arap silahlı çeteleriyle mücadele etmek zorunda kaldı. Mustafa Kemal Paşa komutasındaki birliklerimiz İngilizleri bugünkü Suriye sınırında bir süre tutmayı başardı. 31 Ekim 1918'de Mondros Mütarekesi imzalandı. Mustafa Kemal Paşa’da Yıldırım Ordular Grubu Komutanlığına atandı."
O günün teknoloji ve ulaşım şartları içinde cepheden cepheye koşan Mustafa Kemal, Osmanlı'nın ve Türk Ulusu'nun zaferle sonuçlanan savunma savaşı Çanakkale'deki kahramanlığını burada anlatmaya hiç gerek yok, tarihimize altın harflerle yazılmıştır. Bu görevindeki kahramanlık ve savaş manevralarını her Türk vatandaşı bilmektedir. "Ben, size taarruz emretmiyorum; ölmeyi emrediyorum! Biz ölünceye kadar geçecek zaman zarfında yerimize başka kuvvetler ve kumandanlar geçebilir" (Atatürk-1915)
"Atatürk’ün bu emri 25 (12) Nisan 1915 günü saat 10 (evvel) sıralarında Conkbayırında 57’nci Piyade Alayına vermiş olduğu anlaşılmaktadır. Aynı taarruza güney kanattan 27’nci Piyade Alayı da katılmıştır. Bu alaya ilk emirler irtibat subayı aracılığı ile gönderilmektedir. Aynı emrin bir subay vasıtasıyla 27’nci alaya da gönderilmiş olduğu düşünülebilir" Atatürk bu komutlarını verirken şu düşünlerini bizzatihi kendisi de aynı ortamda yaşamıştır.
“Karşılıklı siperler arasındaki mesafemiz sekiz metre, yani ölüm muhakkak muhakkak Birinci siperdekiler hiçbiri kurtulmamacasına, hepsi düşüyor; ikincidekiler onların yerine giriyor. Fakat ne kadar imrenilecek bir soğuk kanlılık ve tevekkülle biliyor musunuz? Öleni görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor, en ufak bir duraksama bile göstermiyor; Sarsılmak yok.”
Böyle başarılı ve doğru orantılı kariyer sahibi General, Osmanlı Padişahlarının birçok öğücü taltiflerine muhatap olmasına rağmen Ulus'un iradesini dinleyip kendi iradesini onun yanında görmesiyle birlikte harekete geçtiğinde sukast girişimleri başlamış. Atatürk 19 Mayıs'ta Samsun'a ayak bastıktan sonra onun bulunduğu konvoya Kavak yolunda 12 Rum pusu kurmuş, çıkan çatışmada öndeki konvoydan üç kişi ölmüş Mustafa Kemal’in konvoyu geriden geldiği için kurtulmuştur.
Anadolu örgütlenmesini gören Padişahın İngilizlerin de provakasyonu ile ölüm fermanına muhatap olmuştur.
Anadolu da halkın milli direniş örgütlenmesi için cansiperane yolculuk başlatan Mustafa Kemal (1) padişah fermanı ile idam edilmesi istenmiş, o zaman ki yalaka eşraf hemen hareket edtmesine rağmen milli güçlerce bertaraf edilmişlerdir.
Bundan sonra da suikast planları ve teşebbüsleri birbirini kavalamıştır.
Koçgiri olayları sırasında Atatürk'e karşı bölgede bulunan Dersim Kürtlerinin Çardak boğazında hazırladıkları suikast planı (önceden haber alınmış) İngiliz ve İstanbul işbirliği ile Temsil Heyetinin Ankara’ya gelmeden önce suikast planının Abdülkadir Bey tarafından engellenmesi. Yine bu sırada Ankara Garında yabancı uyruklu bir kadının suikast girişimi içinde olduğu şüphe neticesi sorgusu ile anlaşılmıştır.
Temsil Heyeti Ankara’da iken İngilizlerin gönderdiği 3 Rum tren garında yakalanıp suikast planlarını itiraf etmişlerdir.
İngiliz casusu Hintli Mustafa Sagir’in Afgan Temsilcisi olarak ülkemize gelmesi ve gizli yazışmalarının çözülmesi ile deşifre edilip idam edilmesi.
Çerkez Ethem’in Milli kuvvetlere katılmaya karşı çıkması sürtüşmelerinde suikast girişimleri ve adamlarınca meclis yolunda pusu kurmaları. İle başlayan suikastlere karşı Anadolu kurtuluşu için devletin çekirdeğini Ankara'da mecliste eken Mustafa Kemal kendisi ölümden kormadığı gibi milletinde ölmeyeceğinin resmini çizmek değil, bizzat ulusa yaşatmıştır.
Sakarya Savaşı (23 Ağustos - 12 Eylül 1921) Mustafa Kemal Paşa, 4 Ağustos 1921'de Büyük Millet Meclisi'ne verdiği bir önerge ile Başkumandanlığı kabul ettiğini bildirdi ve Meclis'in elindeki yetkileri de fiilen kullanmayı talep etti. 5 Ağustos 1921 tarihli kanunla tanındı.
"Başkomutan ilk olarak, 7- 8 Ağustos’ta yayınladığı Tekalif-i Milliye Emirleri (Ulusal Yükümlülükler Buyrukları) ile “Halkın ve tacirlerin elinde bulunan yiyecek ve giyecek maddelerinin yüzde kırkı, bedelleri sonradan ödenmek üzere orduya verilecekti. Öküz ve at arabalarının, binek ve taşıt hayvanlarının yüzde yirmisi teslim edilecekti. Halkın elinde ne kadar silah ve cephane var ise üç gün içinde orduya teslim edilecekti. Eli silah tutan herkes orduya katılacaktır. Teknik elemanların hepsi ordu emrine alınmıştı. Bütün teknik araç ve gereçlerin yüzde kırkına el konulmuştu. Her aile bir takım çamaşır ile bir çift çorap ve çarık hazırlayıp orduya verecekti. İlçelerde Milli Vergi Komisyonu kurulacak, rahat çalışabilmeleri için bölgede İstiklal Mahkemeleri kurulacaktır. Sahipsiz mallar, komisyonun denetiminde olacaktı. Bu emirlerin yerine getirilmesinin denetimini İstiklal Mahkemeleri yapacaktı.”
Mustafa Kemal Paşa, 12 Ağustos 1921'de Polatlı'daki Cephe Karargahına giderek ordunun başına geçti. Cephede teftiş yaparken, attan düşerek birkaç kaburga kemiği kırıldı. Savaşı cephede yaralı ve kaburga kemiği sarılı bir şekilde idare etmek zorunda kaldı. 14 Ağustos sabahı ilerlemeye başlayan Yunan Kuvvetleri 23 Ağustos’ta Türk ordusu ile karşı karşıya geldiler. Yunanlılar bir ara Ankara’ya 50 km. kadar yaklaştı. Ancak her seferinde önlerine yeni birlikler yetiştirilerek durdurulmaları başarıldı. Başkomutan Mustafa Kemal Paşa her seferinde değişik taktikler uygulayarak yeni savunma çizgileri oluşturdu. Bu taktiksel anlayışını Türk ordusuna ve milletine şu sözleriyle ifade ediyordu, “Hattı müdafa yoktur, sathı müdafa vardır, o satıh bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça terk olunamaz.” Yirmi iki gün, yirmi iki gece süren ağır çatışmaların ardından Yunanlılar yenilerek geri çekilmeye başladılar. 13 Eylül’de Sakarya Irmağı’nın doğusunda tek bir yunan askeri bile kalmamıştı. Sakarya zaferi, geri çekilmenin durduğu, ileri gidişin başladığı noktayı oluşturmuştur. TBMM Mustafa Kemal’e “Gazilik” ve “Mareşallik” ünvanlarını vermiştir. (19 Eylül 1921) Mustafa Kemal’e 5 Ağustos 1921 tarihli kanunla verilen Başkomutanlık yetkisi süresiz uzatılmıştır.
Sakarya savaşında zaferle çıkan Mustafa Kemal asıl hedefini, düşman birliklerinin bir an önce yapılacak taarruzla kovulmasını isteyen meclise 4 Mart 1922'de Büyük Millet Meclisi'nin gizli bir toplantısında yaptığı şu konuşma ile açıkça ifade ediyordu, “Ordumuzun kararı, taarruzdur. Fakat bu taarruzu tehir ediyoruz. Sebebi, hazırlığımızı tamamen bitirmeye biraz daha zaman lazımdır. Yarım hazırlıkla, yarım tedbirlerle yapılacak taarruz, hiç taarruz etmemekten çok daha kötüdür". 1922 yılının Haziran ayı ortalarına gelindiğinde Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Paşa,artık taarruza geçilmesi gerektiği kararını almıştı. Mustafa Kemal Paşa ordu birlikleri arasında düzenlenecek futbol müsabakaları bahanesiyle tüm ordu komutanlarını Akşehir’e davet etti. 28 Temmuz gecesi ordu komutanları ile yapılacak taarruz hakkında bir toplantı yapan Mustafa Kemal Paşa, gereken talimatlarını burada ordu komutanlarına iletti. Basına 21 Ağustos günü Çankaya Köşkü’nde bir çay daveti verileceği haberi bildirilmişti.
Mustafa Kemal Paşa 20 Ağustos 1922'de Ankara'dan Akşehir'e giderek, 26 Ağustos 1922 Cumartesi sabahı düşmana taarruz emrini verdi. 26 Ağustos sabahı ordumuz Afyonkarahisar Kocatepe'de taarruza tam bir baskın şekline başlamış, düşman tam bir şaşkınlık içerisine girmişti. Sabah saat 04:30'da topçu birliklerinin taciz ateşi ile başlattığı harekat, saat 05:00'de önemli noktalara yoğun topçu ateşi ile devam ett
Piyadelerimiz, Sabah 06:00'da Tınaztepe'ye hücum mesafesine yaklaşarak, tel örgüleri aşıp, işgalci Yunan askerini süngü hücumu ile temizledikten sonra, Tınaztepe'yi ele geçirdiler. Daha sonra, saat 09:00'da Belentepe, ardından Kalecik-Sivrisi düşmandan temizlendi. Taarruzun birinci günü, 1. Ordu Birlikleri, Büyük Kaleciktepe'den Çiğiltepe'ye kadar on beş kilometrelik bir bölgede düşmanın birinci hat mevzilerini ele geçirdi. 5. Süvari Kolordusu, düşman gerilerindeki ulaştırma kollarına başarılı taarruzlarda bulundu. Aynı zamanda 2. Ordu da cephede tespit görevini aksatmadan sürdürdü. 26 Ağustos günü Türk Ordusunun Büyük Taarruz'u, Genelkurmay Başkanlığı'nca TBMM’ne bildirilmiş büyük bir sevinç ve gurur duyulmasına sebep olmuştur. Genellikle süngü hücumları ile gerçekleştirilen taarruz harekatı 27 Ağustos Pazar sabahı gün ağarırken, Türk Ordusunun bütün cephelerde yeniden taarruza geçmesi ile devam etmiştir. 27 Ağustos saat 18:00'de, Afyon 8. Tümen tarafından kurtarıldı. Başkomutanlık karargahı ile Batı Cephesi Komutanlığı karargahı Afyon'a taşındı. 28 Ağustos Pazartesi ve 29 Ağustos Salı günleri, başarılı geçen taarruz harekatı ile düşmanın 5. Tümeni tamamen çevrildi. 29 Ağustos gecesi yapılan toplantıda hızla harekete geçilerek artık muharebenin sonlandırılması gerektiği sonucuna varıldı. Düşmanın çekilme yollarının kesilmesi ve düşmanı çarpışmaya zorlayarak, tamamen teslim olmalarını sağlama yolunda karar aldılar. Karar süratli ve düzenli bir şekilde gerçekleştirildi. 30 Ağustos 1922 Çarşamba günü taarruz harekatı Türk Ordusunun kesin zaferi ile sonuçlandı. Büyük Taarruz'un son safhası askeri tarihimize Başkomutanlık Meydan Muharebesi olarak geçmiştir. 30 Ağustos 1922 Başkomutanlık Meydan Muharebesi sonunda, düşman ordusunun büyük kısmı dört taraftan sarılarak, Dumlupınar'da Gazi Mustafa Kemal Paşa'nın ateş hatları arasında bizzat idare ettiği savaşta yok edilmiş bir kısmı da esir alınmıştı. Böylelikle Büyük Taarruz hedeflendiği gibi 5 gün gibi kısa bir sürede gerçekleştirilerek kesin sonuç elde edilmiştir. Mustafa Kemal Paşa kaçan düşman askerlerinin takip edilmesini uygun görerek o ünlü sözünü söylemiştir, “Ordular ilk hedefiniz Akdeniz'dir. İleri” Ordumuz bu muharebede, on beş günde 400 kilometre katederek, 9 Eylül 1922 sabahı İzmir'e girdi. Sabuncu Bel'den geçen 2. Süvari Tümeni, Mersinli yolu ile İzmir'e doğru akarken, bunun solunda 1. Tümen de Kadife Kale'ye doğru yürüyordu. Bu Tümenin 2. Alayı Tuzluoğlu Fabrikası'ndan geçerek Kordonboyu'na ulaştı. Yüzbaşı Şeref Bey Hükümet Konağına, 5. Süvari Tümenimizin öncüsü Yüzbaşı Zeki Bey Kumandanlık dairesine, 4. Alay Komutanı Reşat Bey de Kadife Kale'ye bayrağımızı çektiler. Büyük Türk zaferi karşısında İstanbul ve Çanakkale Boğazlarını işgal altında bulunduran İtilaf Devletleri, savaşı durdurmayı ve Türk’lerin haklı isteklerini yerine getirmeyi kendi çıkarlarına uygun buldular. 11 Ekim 1922'de imzalanan Mudanya Ateşkes Antlaşması'yla, silahlı çatışma durdurulmuş, Edirne dahil Trakya'nın da Türkiye'ye bırakılacağı ve bir ay içerisinde Yunanlılar tarafından boşaltılacağı kabul edilmişti. Bu gelişmeler üzerine, Anadolu'da Yunan politikasını yürüten İngiltere Başbakanı Lloyd George, istifa etti. Her yıl 30 Ağustos, Türk milleti tarafından Zafer Bayramı olarak kutlanmaktadır. (2)
16 Haziran 1926 Çarşamba günü İzmir'e gitmek üzere seyahatte bulunan Gazi Mustafa Kemal Paşaya suikast yapacakları ihbarı üzerine, suikastı fiilen yapmakla görevli olanlar, suç vasıtaları olan bomba ve silahlarıyla birlikte yakalanmışlardır.
Suikast olayının Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası bir kısım mensupları ile ilgili bulunduğu ortaya çıkmış ve eski İttihat ve Terakkicilerin de bu olayın tahrik ve düzenleyicileri oldukları anlaşılmıştır. Amaçları, önce irticayı tahrik ve dini siyasete alet ederek Mustafa Kemal Paşa'yı iktidardan düşürmekti. Buna muvaffak olamayınca, İttihat ve Terakki'nin ileri gelenleri, Terakkiperver Fırkanın içindeki adamlarıyla suikast teşebbüsü hazırlıklarına girişmişlerdir. Kurulan İstiklal Mahkemesi, suçları sabit olanları idama mahkum etmiştir. 14 Temmuz 1926'da başta Ziya Hurşit, Laz İsmail, Gürcü Yusuf, Çopur Hilmi, Şükrü Bey, Ayıcı Arif, İsmail Canpolat olmak üzere 13 kişi idam edilmiştir . Atatürk bu eylemleri yapanlara karşı "Benim naçiz vucudum bir gün elbet toprak olacktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet yaşayacaktır" diyerek çok anlamlı bir cevap vermiştir.
Yıllar sonra öğrenilen; "Varnalı Bulgar Yahudi’si 33 dereceli Farmason Avram Benaroyas, Türkiye Mason Cemiyeti’nin kapandığını Moskova’da bir toplantı sırasında öğrendi. Sinirlerine hakim olamayarak şunları söyledi: “O Sarı Lider, kesinlikle ortadan kaldırılacaktır. Amaçlarımıza imha edici darbe vuranların akıbeti, feci şartlar altında ölümdür!” Avram Benaroyas, Yunan komünistlerin yayın organı Laiki Foni (Halkın Sesi) Gazetesi’nin 1 Ağustos 1948 tarihli nüshasında yazdığı anılarda şöyle dedi: “1937 yılının ortalarında, ismini açıklayamayacağım bir doktor, bazı şöhretlere dayanarak Atatürk’e ilk darbeyi sinir organlarını zaafa düşürmek sureti ile indirdi. Etrafında çember meydana getirdiğimiz Sarı Lider, kendiliğinden bu çemberin içine girip hayatını bize teslim etti.”
Yunanistan’daki Ermeni komitacıların gönderdikleri suikastçinin trende yakalanması. Teşkilatı Mahsusa fedaisi Hacı Sami’nin Atina’daki Çerkez komitası tarafından tutulması İzmir’de Jandarma tarafından öldürülmesi.
Esnaf Odası Başkanı Kayıkçı Ali Osman’ın Osmanlıyı yeniden kurma sevdaları ile Mustafa Kemal’e suikast kurmaları.
Mustafa Kemal’in korumalarından Topal Osman’ın on adamıyla Çankaya’ya saldırmaları, çıkan çatışmada öldürülmeleri. Giritli bir kişinin İzmir de iken köşke çıkıp elindeki bombayı patlatması, Latife hanımın yaralanması. Sovyet Hükümeti destekli ermeni çetesinin Beyoğlu’nda Mustafa Kemal’in ziyaretinde suikast planlamaları Osmanlı şehzadelerinden Abdülaziz’in yeğeni Prens Sami’nin Osmanlı’yı yeniden kurmak için Fransız İngiliz işbirliği ile ortak plan hazırlamaları. Avusturya İstihbaratından öğrenilen 1933 de iki Türk ve iki Ermeni tarafından gerçekleştirilmesi planlanan iki aşamalı suikast planı.
Şimdi bir düşünün!
1) http://ataturk.turkyasam.com/index.php?option=com_content&task=view&id=215&Itemid=29
2)http://www.ataturkdevrimleri.com/kategori-33-katildigi-savaslar

Kenya'dan

Kenya'dan
Bu çağda normal mi? Kaynak:sabah gazetesi