10 Ağustos 2008 Pazar

İran Direncinin Dinamiği



Orta doğuda değil Dünyada süper güce bu denli uzun süre ters düşüp direnen başka benzer bir ülke gösterilebilir mi? Sinerek değil, ayakta durarak, psikolojik duruşunu moral bakımından görünür tutabilmektedir


Medeni ve manevi sosyal hayat bakımından kendi iç işidir, o konuda yorum başka zaman olabilir। Ancak dış siyaset ve diplomasideki istikrarın moral destekten güç aldığı muhakkak। Yalnız ilahi sistemin olumlu olumsuz dünya hayatı ortamında kulların irade serbestisini sağlayan doğal insan hareketinin sınırlanması önemli bir analiz konusudur। Ancak her yönden aşırılar ikaza muhatap olmalıdır


İran kendi dini yorum ve anlayışı ile dünya siyasetine yansıyan aksiyonu olarak, C. Başk. Ahmedinejat'ın dilinden: " İran Milleti Amerikanın değil Allah'ın kuludur" diyerek yıllardan beri diplomasi manevraları ile ve söylemlerinin istikrarı doğrultusunda "İran halkı kendi yolunu sürdürüyor" demektedir.


Dış politikasının sratejik yöntem ve hedeflerini kendi ideolog ve değer yargılarından üreten İran, son zamanlarda nükleer enerji çalışmaları, uranyum zenginleştirme çabaları ve Saddam’ın devrilmesi, Irak’ın işgal edilmesinin ardından bölgede oluşmakta olan Şii eksenin dinamizm kaynağı olarak görülen İran, Bu moral gücünü aktüel polikalarının yanında geçmişten gelen jeostratejik konumunun birikimiylede desteklemektedir.


Devrimin üzerinden 28 yıl geçti. Perslerin ihtişamlı kyros dönemi anısını 2500. yılının anılmasıyla yakın tarihindeki panoramasına bakıldığında; Tömbeki isyanı ile ilk anayasa çalışmalarının ideologları olan İranlı mollaların ya da ruhanilerin ardından 100 yıl geçti. İslam Devrimi yapılalı 28 yıl oldu. Tüm bu zamanlarda İran ve İranlı hep özgür ve bağımsız olduğunu islam ve türk hanedanlıklarının egemenliklerini de kendinden sayarak; kendilerinin bölgenin en bağımsız ülkesi olduğu bilinci ile güçlerinin bağımsızlık olgusundan kaynaklandığı özelliğini bildiler. " Tömbeki isyanını başlatan ruhaniler de, 1974’de Pers İmparatorluğu’nun 2500. yılını kutlayan Şah da ve yine 11 Şubat 1979’da İran İslam devrimini gerçekleştiren İmam Humeyni ve arkadaşları da neredeyse hep aynı realiteyle hareket ettiler."İran emperyalist dönemin eseri değil, büyük ve eski bir devletin mirasçıları; başkalarının saygı duymasını isteyen onurlu insanların ülkesi olmanın dinamiklerini kendi tabii ve ekonomik kaynaklarına güven ve dayanmaktan geçtiğinin de bilincindeler.1906’da İran’daki İngiliz Büyükelçiliği önünde: ‘Adalet istiyoruz; Şah’la dilencinin hukuk önünde eşit olacağı bir millet meclisi istiyoruz.” derken de,1978 Eylül ayında Şah’a ve onun despot rejimine meydan okurken de Devrim sürecinde ABD elçiliği işgaline neden olan tepki de, yine; 2005 yılı Temmuz’unda Tahran’daki İngiliz Büyükelçiliği önünde: ‘İngiltere’ye ölüm!’ diye bağırırken de ulusal onur dürtüsü ve ekonomik bağımsızlığın verdiği özgür iradeden kaynaklanmakta idi.


BM Güvenlik Konseyi’nin İran’a yönelik almış olduğu yaptırım kararına karşı İran Cumhurbaşkanı Ahmedinejad: “Biz nükleer yakıt çarkına sahip bir ülkeyiz. Baskılar nedeniyle ondan vazgeçmeyiz. Toplantılar yaparak da İran’ın yolunu kesemezsiniz.”derken de hep aynı dinamiklere dayanarak hareket ediyorlar.


Bugün ülkede her ne kadar "Petrole dayalı ekonomi, subvanse edilen ekonomi, özelleştirme kıskacındaki ekonomi" olsada emperyalist ekonomik odaklara damarlarından göbek bağları ile bağlı değildir. Ha bu global dünya örgütleri dışlanmalıdır? Hayır eşit taraf olarak bulunmak önemlidir. İran'ın bu örgütlerle alakası nedir hiç olmazsa borçlu değildir. Yada ipleri onların eline vermemiştir. Bu ekonomik durum nedeniyle ve halkın kendi yaşam kalitesinin önüne ülke çıkarlarını koyabildiği bilincine vakıf olduğu içindir ki yıllardır nükleer enerji çalışmalarını dünyaya rağmen sürdürebilmektedir.


Elbette diplomatik siyaset deneyimlerinin rolü de önemlidir. İkna edici tezlerini müzakere masalarında savunarak, Bakan yardımcısı Mehdi Seferi'nin deyişiyle: Düşüncemize göre UEA’na üye olan ülkeler nükleer enerji çalışması yapabilir ve nükleer enerjiden faydalanabilir. Kaldıki bizim buna ihtiyacımız da var. Biz devrimden önce günlük 300 bin varil petrol tüketiyorduk. 1976’da. Amerika’nın Dışişleri Bakanı Kisenger ile Şah yönetimi arasında 1000 megavatlık nükleer enerji anlaşması imzalanmıştı. Bu anlaşma imzalanırken İran’ın nüfusu 37 milyon idi. Günlük petrol tüketimi 200 bin varil, ihracatımız 5 milyon varildi. Şu anda nüfusumuz 70 milyon iç tüketimimiz 1.5 milyon varil. İhracatımız ise 2.5 milyon varil. Bu durum karşısında biz yakında petrol ihraç eden ülke konumundan çıkabiliriz. Endenozya OPEC’ten çıktı. Çünkü petrol rezervi bitti! Bizim için nükleer enerji için çalışmamız gerekli ve zaruridir. Aslında biz, devrim öncesi anlaşma ve program ne ise onu takip ediyoruz. Şu an da ajans denetiminde çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Onlara karşı fevkalade şeffafız. Biz, tabii olan hakkımızı kullanıyoruz.” demektedirler.


Bu sürecin günümüzede ki son yansıması olarak Javier Solana, Rusya, Çin, İngiltere, Fransa, Almanya ve ABD, Avrupa Birliği adına, İran'ın nükleer çalışmalarını durdurması için bir uzlaşma belgesi hazırladı ve İran'a "uranyum zenginleştirmeyi durdur, işbirliği yapalım" çağrısını iletti. (18.07.08 CNN TÜRK.com)Washington'daki Rumi Forum adlı kuruluşta "İran ve ABD: Bir Şüphe Sarmalı" konulu konuşma yapan Pillar, bir soru üzerine, İran'ın nükleer programına ilişkin gelişmeleri değerlendirerek, "İran'a askeri müdahale olası görünmüyor" dedi. (01.08.08 CNN TÜRK.com)


Esas kışkırtıcının "Mofaz'ın sözcüsü Talia Somech görüşmeler sonrası yaptığı açıklamada, ABD'nin İran ile doğrudan görüşmelerini eleştirdi, ABD'nin İran'a karşı kararlı olmasını istediklerini söyledi. İran'ın zaten karşı tarafta bir zaaf beklediğini belirten Somech, ABD'nin, İran'ın uranyum zenginleştirme programına ilişkin kararlı bir duruş sergilemesi gerektiğini vurgulamasından anlaşılmaktadır. Elbette ki ABD'nin global hedef ve politikaları var, ancak psikolojiyi provake eden bu sözlerin sahipleridir.


Ancak İran'ın dik duruşu ve emperyal oluşumlara göbekten bağlı olmayışıdır ki bugün ABD'nin bu tansiyonun yüksek olduğu dönemde doğrudan ilişkilerin yolunu açmak istemekte, "ABD, İran ile diplomatik ilişki kurmaya hazırlanıyor. Tahran'da bir menfaat bürosu açma kararını ağustos ayı sonunda açıklayacak" (03.08.08 CNN TÜRK)haberleri ajanslara düşmekte görüşme masalarında konuşulmaktadır.Düşünce odaklarını söylemlerinde:"Pentagon Sözcüsü Geoff Morrell, yaptığı açıklamada, "İranlıları nükleer silah programlarından vazgeçirmenin en iyi yolunun ekonomik ve siyasi yaptırımlardan geçtiğini (30.07.08 CNN TÜRK) Washington'daki Rumi Forum adlı kuruluşta "İran ve ABD: Bir Şüphe Sarmalı" konulu konuşma yapan Pillar, bir soru üzerine, İran'ın nükleer programına ilişkin gelişmeleri değerlendirerek, "İran'a askeri müdahale olası görünmüyor" dedi. (01.08.08 CNN TÜRK) gibi tezleri seslendirmektedirler. Ama her halükarda uyanık olmak gerekmektedir, Saddam'a verdikleri gaz ve oyuna getirme politikaları unutulmamalıdır.


Ahmedinejat bağlantısızlar toplantısı açış konuşmasında: "günümüz dünyasının sorunlarının asıl kaynağının uluslar arası münasebetleri kendi sultası altına geçirmek isteyen büyük güçler ve zalim düzenler olduğunu" söyledi. "Amerikanın müzakerelere katılması İran'ın başarısıdır ve Amerika yeni siyasetlerini sürdürüp sürdürmeyeceği önemlidir. Amerika, geçmiş siyasetlerini sürdürürse, İran halkı da kendi haklarını savunacaktır. Ama , Amerika siyasetlerini değiştirmesi durumunda İran halkı da bu değişikliğe olumlu yanıt verecektir" dedi. NBC televizyonuna verdiği demeçte, İran halkına, yaptırım yapmaya ve ultümotom vermeye hiç kimsenin gücü yetmeyeceğini hatırlatarak, bu tür siyasetler de soruna çözüm getirmeyecektir dedi.Onurlu ve özgür dış ve iç siyaset için; Ahlaksız mahalle bakkalına borç takan müsrif aile durumuna düşer gibi dünya ekonomik örümcek ağına düşmemek gerekmektedir.


nariçi: 05.08.08


2 Haziran 2008 Pazartesi

Anne Kokusu



Bebekler doğum sonunda, elden geldiğince bir an evvel annesinin yanına yatırılarak, annesinin rayihasını ilk algıladığı koku olmasını temin etmek en doğal davranışın yerine getirilmesine yardımcı olmaktır।Bu anne ten kokusunun öyle bir bağlayıcı etkisi vardır ki; Yumurta hangi tavuğun olursa olsun kuluçka yatanın altında çıkan civcivi, daha sonra civciv çıktığı tavuğun altından alıp diğer civcivli tavuğun altına koyduğumuzda ilk annesini arayıp, kokusundan ve sesinden algılayıp, duyabildiği takdirde tanıyabilmektedir। Kaç defa yerini değiştirsem de yine annesini arayıp bulmaktadır।Günümüzde doğumevlerinde dünyaya gelen bebekler öncelikle bebek odalarına götürülüyor. Ya da sağlık durumu nedeniyle kuvözlere koyulmaktadır. Kuvözler belki zaruretten icap etmektedir fakat sağlıklı bebeklerin bebek odalarında bekletilmesi nedeniyle, ilk algı hastane havasını solumak ve o ortamın kokusunu almak olacaktır.Anne kokusunun ilk algılanan olması, annelik bağının sevgi atmosferinin daha yoğun olmasını sağlayacak, bebek daha çabuk huzur bulacaktır. İlk algılamanın etkileri çocukluk yıllarını da aşar ömür boyu belleklerde özel bir yer tutar. Bütün insanlarda bebek kokusu muhakkak itici değildir, lohusa anne kokusu da öyledir. Bu da herkesin ilk anne ve rahimden sinen algısının etkisi olsa gerektir. İnsana huzur veren koku. bir anne kokusu bir de bebek kokusu başka hiç birşeyde ve parfüm-deodorantda bulunmaz, kendine hastır, vazgeçilmezdir. cennet kokusudur.Bu duyu loblarının derinliklerine işlenen ilk ve devamı bebeklik sürecinde, fiziki temassın devamı ile zenginleşen annelik algılaması daha sonraki değerlendirmelerimiz de; huzur ihtiva eden en zor anımızda ilk akla gelen, başımızı omzuna dayayıp ağlayabilmenin huzura dönüştüğü en çaresiz zamanlarımızın desteği olmanın içtenliği sinmiş olduğunun farkında bile olmadan duyumsarız. Karşılıksız sevgi vardır bu kokuda, herhangi bir karşılık beklemeksizin, çıkarsız sevginin, tek arzusunun evladının iyiliği olan duygunun güzelliği sinmiştir bu kokuya, mutluluktur bu koku, tüm karamsarlıkların kara bulutlarını bir anda dağıtıveren anne sevgisinin etken gücü annenin kucağına bağrına sinmiştir. Güven veren, merhamet dolu, başımızdan eksik olmasın diye dua ettiğimiz koku. Anne kokusu, çocukluktan çıkıp hasretlik dönemlerinin başlaması ile daha değişik özlem duygularını doğurmaktadır. Aile evinden (ocağından) uzaklaşan çocuk ya da genç hep annesine sarılmanın hayallerini kurarak sılanın hasretini çeker. İlk görüşte yapacağımız bu sarılma bitmesin isteriz. kokusunu doya doya çekmek isteriz. Bizi uğurlarken verdiği valizin içine koyduğu çamaşırların, elbiselerin üzerine sinmiş kokudur. Tekrar hayata bağlar bizi uzakta olsak da! Hasrettir anne kokusu, uzak kaldığımızda telefondaki sesinin titremesidir kokusunu bize hissettiren, ağladığını belli etmemeye çalışarak seslerin arasıra kaybolduğu anlarda gelir anne kokusu, mesafaleri bir anda yakın eden duygunun sıcaklığı sinmiştir telefon seslerindeki yankılanmaya.Bu duygular bizi çocukluğumuzdaki yaşam şeridinin hayaliyle başbaşa uykuya götürürken, karanlık gecelerimizin huzur kaynağı olur. Çocukluk hayatının ne kadar tozpembe ve ne kadar güzel olduğu zamanları hatırlamamızı sağlar, haşarılıklarımızın pişmalıklarını hissederiz. Bu duygularla anlarız ki, ana kokusu; sıla kokusu, özveri kokusu, şefkat kokusudur. Yurt, medikososyal-revir koridorlarındaki yüksek ateşte hatırlanan alına koyduğu ıslak mendilinde, bekarlık yalnızlığında üstümüze kalan işlerdedir. Yada anlaşmazlık anlarındaki sevgilimizin yerine koyduğumuz yarimizin kokusudur. Ana gibi yar olmaz karşılıksız sevgiyi kutsayan rayiha bulunmaz.Anne kokusu, bebek kokusu bir birlerini tamamlar. Bebek kokusu anneden yansıyan, bebeğinde bunu algıladığı ve annesini tanımlamasına yarayan, benzer çekimi olan anne kokusudur. O nedenle annesinden ayrı ağlayan bebeklere annesinin kokusu olan eşyalarından yakınına koyulunca sesizleşip uyuması rahatlık hissi uyandırması anne kokusunun verdiği bir huzur hissidir.Bu benzer konuları kırsal yaşam ortamlarında da görebiliriz. Yörüklerle ilgili folklorik obje olarak ana kokusu kolyesi kullanılır. Ahşap boncuk, zeytin çekirdeği, iğde çekirdeği gibi doğal malzemeden imal bu kolyeyi anneler sürekli takar, bağa bahçeye çalışmaya gittiklerinde de ağaç gölgesinde bıraktıkları çocuğun boynuna takarlarmış. Kolyeden annenin kokusunu alan çocuk da ağlamadan durur, mışıl mışıl uyurmuş.Kimsenin aklından çıkmayan koku, dizinde yatarken, küçükken koynunda uyuduğumuz zamanlarda iyice gecenin bir karanlığında yanında uymaya çalıştığımız annemizin kokusu beynimize kazınmıştır. İnsanı sakinleştirir ve insana huzur verir, aynı zamanda aile sıcaklığını hatırlatır.Bu blogda aslında genel canlılar için anne bağlılığını yazacaktım ama anne kokusu söz konusu olunca tema bu açıda sergilenmeye yöneldi. Başta değindiğim gibi canlı doğum dışındaki yumurtalılardan örneklerken doğumla canlı yavru yapan, canlıların elbette yavruları (bebekleri) anne kokusunu daha doğal algılayacaklardır, organik ve biyolojik bağlarında olduğu bir ilişki gereği olarak. Anne kokusu alan ve bu atmosferde büyüyen bebek-çocuklar daha dengeli psikolojik kişiliğe sahip olacakları da en doğal sonuç olsa gerektir.Bu yazıları yaza durayım, kuyruk kakan kuşlarının civcivleri bugün yuvadan uçtular. Az önce yuva önünden geçerken bir yavrunun yuvadan atladığını görünce diğerleri için baktım. İki tanesi daha önce uçmuş ama üç yavru civciv kuyrukkakan daha yerindeydi. ben bir ağaçların altında çevreyi seyre dalınca dönüşte onlarında uçup girmiş olduğunu, yuvada tek bir civciv çıkmamış yumurta kaldığını gördüm. Acaba yuvadan uçan yeni yavrular açık alanda ebeveynleri ile karşılaşıyorlar mı! yoksa kaderleri ile başbaşa kalıyorlar mı? Kuyrukkakanlar dişisi deve tüyü renginde serçeye göre daha zarif; erkeği ise alımlı bir beşiktaşlı iki yanağı ve kanatları siyah, diğer tarafları karbeyaz. Ötüşleri mi? Güzel öten kuşlar, hoş bir müzik...Biz insanlar annemizin kokusunu çoklarımız uzun zaman algılıyoruz; daha sonra hissediyoruz, ya diğer canlılar ne hisseder ...!


Nariçi: 01.06.08



28 Mayıs 2008 Çarşamba

Anneler Ne Hisseder!


ANNELER GÜNÜ

Annelere olan çocukların duygu ve hissleri, hemen her normal anne’li yaşayan çocuklarda vardır. Ancak bu duygu iki aşamada değişik değerlendirilebilir. Biri çocokluk çağının ilk dönemi tamamen hissi, diğeri erişkin dönem. Ancak bu erişkin dönem değerlendirmesi olgunluk dönemine doğru daha kadirbilir değerlendirmelerin oluştuğu son evrelerdir.
Anneler Günü, annelerin toplumsal söylemdeki monotonlaşan, günün sosyo ekonomik meşguliyetleri içinde soyutlanmadan kurtarılıp, somutlaştılması için bir fırsat yaratmak açısından olumludur.
Anneler her an hatırlanmalıdır ancak çağdaş uygarlığın getirdiği dağınık aile ve akraba yaşamının değişik coğrafyalara yaygınlaştığı zamanımızda, giderek ayrı kalan aile fertleri içinde anne’den de uzak kalınması sonucunu doğurmaktadır.
Güncel sosyo-ekonomik meşguliyet içinde unutulan özel aile ilişkilerini sıcaklaştıran anneler günü anımsaması, herkesin bir anneden doğması nedeniyle ilk akla gelen, bireysel anneler de olsa aile fertlerinden toplumsal dalgalar, toplum geneline doğru tüm sahilleri yıkamaktadır.
Biz çocuk olarak annelerimizi nasıl sevdiğimiz ve hissettiğimizi değerlendirsekte, Annelerin de annelik duygusunu bütün samimiyeti ile topluma açıp anlatmaları gereği vardır ki bu bilinç daha iyi özümsensin. Annelerin koruma güdüsü ve bunun desteklenmesi için oluşan içgüdüsel sevgi duygusu bir birini tamalayan hisler ve açığa vuran davranışlar olarak biyolojiden içgüdüye ve sosyolojiden psikolojiye varan bir derinlik ve nedenleri vardır.
Bu annelik duygusu, annenin duygusu ve yavrunun anne duygusu herhalde farklı hisleri taşısa gerektir. Biyolojik annelik bağları bütün canlılarda içgüdüsel olarak veya kendi duyu ve lisanları ile bizim de farkına vardığımız davranışları sergilemeleri ile görülebilmektedir.
Ama insan bu duyguyu daha doyumlu tadıp yaşamakta ve bunun bilincine varmaktadır. Yavruların (çocukların) annelerine olan sevgi ve saygıları kadar, annelerinde şefkat ve koruyuculuğu içinde derin duygusal derinlikler saklayıp insan için bile diğer canlılar gibi ifade edilemeyecek derinlikler taşımaktadır.
İşte bu derinlikli duygu dünyamızın ısının artması ve manyetik kapsama atmosferinde bağların kuvvetlenmesi annenin odak çevresinde diğer aile fertleri ilede sıcaklığın yenilenmesine neden olması en çok farkında olmadan yaşanan tarafı olmalı herhalde.
İyi ki böyle günleri, bir nedenle toplumsal yaşama kazandıranlar var. Bu günün hikayesi de hüzünlü olsa da sevgi oluşturması sonucunu doğurduğu için anılmaya layıktır diyorum.
Bu düşüncelerle “Anneler Günü”: Mayıs ayının ikinci pazar günü Anneler Günü'dür. Anneler Günü evrensel bir gündür birçok medeni ülkede kutlanıp anılmaktadır.
Anneler Günü ülkemizde 1955 yılından beri kutlanıyor. Türk Kadınlar Birliği ülkemizde her yıl çocukları için büyük fedakarlığa katlanan annelerden birini yılın annesi seçmektedir. Yılın annesinin şahsında tüm annelere sevgi ve saygı dile getirilip iyi dileklerde bulunulur.
Amerika'nın Filedelfiya eyaletinde 9 Mayıs 1906 günü Jarvis isimli bir kızın annesi öldü. Jarvis bu üzüntüsünün ardından yaşadığı süreç neticesi arkadaşlarına duygularını açarak:
-Geçen bir yıl içinde çektiğim acılar bana şunu öğretti «Dünyada anne sevgisinin yerini dolduracak hiçbir sevgi yoktur. Yılın bir gününü annelere ayıralım. O günü annelerimizle ilgili anılarla dolduralım. Böylece annelerimize olan sevgi borcumuzu ödeyelim.» dedi.
“Arkadaşları Jarvis'in önerisini çok beğendiler. Birlikte hemen kentin Belediye Başkanına gittiler. Başkan onları dinledi. Öneriyi içtenlikle benimsedi. Daha sonra bu öneri gazetelere, yazarlara anlatıldı. Jarvis ve arkadaşlarının çalışmaları kısa sürede sonuç verdi. Amerika Birleşik Devletleri Kongresi mayıs ayının ikinci pazar gününün Anneler Günü olarak kutlanmasını kararlaştırdı.”
“Anneler günü ilk kez 1908 yılında kutlandı. Daha sonra bütün uygar ülkelerde kutlanmaya başlandı. Her yıl mayıs ayının ikinci pazar günü gazetelerde annelerle ilgili yazılar, anılar, şiirler yayınlanır. Radyo ve televizyonda ana sevgisini konu eden konuşmalar yapılır. Türk Kadınlar Birliği'nin şubesi olan illerde yılın anneleri seçilir. Okullarımızda ayrıca Anneler Günü nedeniyle toplantılar düzenlenir. Bu toplantılarda okunan şiirler, söylenen türküler, şarkılar, annelere armağan edilir. Filimler gösterilir. Sergiler düzenlenir.”
Ayaklarının altında cennet olan anneler olmaları dileğiyle bütün annelere saygı ve sevgilerimizi sunarak ellerinden öperiz. (Rahmetli Annem beni 14 mayıs da Dünya'ya merhaba dedirtmişti.)
Nariçi: 08.05.08


14 Şubat 2008 Perşembe

Aşkın Tarafları Sevgili


Ulaşılmamış erek yolundaki duygu seli Aşktır. Aşk, sevginin coşkunluğu ve "aşkın" halidir ve aşk sevginin doruğudur. Ulaşılmadığı takdirde aşktır.
Ulaşılma, ayrılma ve kaçırma risklerinin sıfırlandığı ve birlikteliğin kurumlaştığı durumda yerini mutluluğa bırakır.
Aşk bundan sonra davranışsal ve felsefi olarak devam edemez. Kurumsallaşmış meşru birim aile'dir. Aile'nin iki kurucu üyesi aşk'ın tarafları sevgili iken duygusal sürrealist atmosfere daha çok kapılmışken, evlilik medeni konumuna ulaşınca realist ve sosyo-ekonomik toplumsal yaşam içinde en küçük sosyolojik birimin sorumluluğunu taşımaya başlarlar.
Bu bağlamda taraflar birbirlerinin meşru parçaları durumunda olup, kendilerinin birbirlerini cezbetme veya erişme arzusu bitmiş birlikteliğin devamı için toplumsal edinim ve gaileler veya yaşam koşullarının klasını yükseltmek çabasının içine girerler.
Sevgililer, sevgi soyut söyleminin somut taraflarıdır. Sevgi, tarafların duygu ve hislerinde dalgalanırken diğer birçok soyut kavramlara rağmen sonu somutlanabilen insani bir davranıştır.
Bu beşeri özellik kendi karşı cinslerimize karşı hormonal dürtülerden kaynaklanan duygu seli olsa da kendi türümüz dışında ki varlıklara karşı da sevgi hisleri taşırız.Cinsel çekimle insanlarda olan sevgi, diğer hayvanlar aleminde de doğal şekliyle vardır. Bir çok hayvan türleri karşı cinsleri arasında sevişme davranışları görülmektedir. Bunların misalleri açık doğada imkanlar nedeniyle görülmese de belgesellerde açıkça izlenmektedir.
Sevgi, Aşkla sevişme arasında duygu köprüsü olarak insanda romantik bir atmosfer oluşturur.Sevgi somutlaşabildiği halde, tarafların ıraklaşması aşk'a doğru açılıma götürür. Beşeri ve cinsel dürtülerin uyardığı hislerin ilk hormon-kalori dürtü-dopingiyle başlayan sevgi duyguları taraflardan istemli veya istemsiz yanıt alamayınca beşeri atmosferi aşar, tabiatı kucaklayıp tüm varlıklardan yansıma alma hissi verir.
İlahi sevgi aşkın aşk yolculuğu başlamıştır. Böyle alemi kucaklayan sevgi yumağı doruk yolculuğuna, yaratıcı odak noktasına doğru sofistike platforma girer. Tüm alemi içinde özümseyerek kendinde bulunca bu bazen dünyacılar tarafından ölüm infazına kadar devam eder.
Ama bugün "sevgililer günü" olarak gündem konusu insansal duygular ile cinsel dürtüler gereği oluşmuş fertlerin birbirlerine olan sevgi arzuları ile oluşan sevgili için hissettiğimiz duygunun yoğunlaşan somut göstergesi nedir? sorusunun yanıtını görelim.
Toplumsal yaşamımız, sosyolojik ve medeni olarak eşyalarla ve tüketim araçları ile somutlaşmaktadır. Elbette bu ortam içinde olan insan ilişkilerinin özel alanının Öznesi olan sevgi tarafları bu duygularını somutlaştırmak testinden geçirmek veya kalıcılığının teyidi olarak belgelemek istemektedirler. Bunun ispatı veya göstergesi de hediyelerden geçmektedir. Bu konu her ne kadar ekonomik sistemlerin kar amaçlarına konu olsa da başlangıç talep çok yönlü toplumsal bir görünüm ve etki neticesidir.
İnsan ilişkileri toplumsal yaşamın tüm katagorilerini içinde taşır. Ekonomik alanda hizmet sektöründen, üretim sektörüne ve diğer sosyolojik konularla birlikte olmak durumundadır. Sevgi daha geniş perspektife dağılır. Biz insan olarak her şeyi somuta varan sevgimizle göreceli kılsak da soyut olarak karşı cinsimize duyduğumuz sevgiyi somutlaştırmanın yolu hediyeden geçmektedir.
Nariçi. 14.02.08

25 Ocak 2008 Cuma

Globalizmin Oyun Versiyonu (Kapitalist Oyunlar)

Zararlı mı, faydalı mı biraz da zaman gösterecek. Playstation-2 çıktı yaygınlaşırken Playstation-3'ün müjdesi yayıldı.
Peki atariden bu yana internet kafeleri ile kahvehane yaygınlığı yanında ikinci sektör olan bu alandaki etkili yaygınlaşma ne getirip, ne götürecek. Bu konu akademik çevrelerce gerekli inceleme ve analize konu yapılıyor mu?
Bugünkü yaşamın sosyo-ekonomik aktörleri hangi çocuk kültürü ile büyüyüp yetiştiler! Bugünkü kültürel birikim sağlandı. Bugünün gençleri hangi oyun ve eğlence sektörü etkisinde büyüyorlar.

Bu günün teknolojisi ile olanaklar elverdiği takdirde teknolojik sanal oyunlar da yaş sınırı, ana okulu yaşına kadar inebilmektedir.Elbette çocuk gelişimi ve kültür etkileşimi, teknoloji ve genel dünya eğilimi ve imkanlarının dışında düşünülemez. Ama ilerisi görülmelidir, görülmeli ki yasak tedbirler değil! ona göre çocukların gençliğin önünü açacak tedbirler düşünülsün veya teknolojik alternatifler sunulabilsin.
ABD'de yapılan bir araştırmada orta öğretim çağında ki gençlik arasında bilgisayar oyunlarına bağımlılık fazla bir etki ile ders ve ev ödevlerini engellemediği yönünde: "Okul günlerinde video oyun oynayan erkek öğrencilerin, okumaya yüzde 30, kız öğrencilerin ise ödev yapmaya yüzde 34 daha az zaman ayırdığı sonucunu ortaya çıkardı." bu sonuçla birlikte not durumlarına be başarı oranına etki etmediği yönünde,
"Texas ve Michigan Üniversitesinden araştırmacıların gerçekleştirdiği araştırma, okul günlerinde video oyun oynamanın, çocukların okuma ve ödev için ayırdıkları sürelerde azalmaya neden olsa da" diğer sosyal ve aile ile ilgili birlikteliklerinde bir değişim ve farklılığa yol açmadığı yönünde.
Ama bizim sosyolojik yapımızda öyle değil aile ilişkilerinde bağlılık ne kadar etkense de günlük bağımsızlık o kadar daha fazladır.Çocuklar, gençler çok yerlerde aile fertleri uyuyacağı zaman ancak evlerine girerler. Son yıllarda ki bu dışarıda kalmaların büyük oranda internet kafelerde yoğunlaştığı bir gerçektir. Bunda önemli teşvik eskiden öğrenci yaşlarında ki çocuklar ve gençler kahvehanelere gidemezdi. Bugün bu İnt. Caf.’ler gerek kapalı mekan gerek mevsimsel iklim koşullarının rahat şartlarda geçirilmesi şartları ve hepsinden önemlisi zamanın farkında olmadan geçip gitmesi-bağımlılık etkisi.
Bilgisayar-İnternet kafelerin yaygınlaşması ile gençlik ve çocukların sportif aktiviteleride yerini hareketsizliğe bırakmıştır. Bu durumu en iyi şekilde spor salonlarının tenhalığı ve halı sahalara olan ilginin azalmasıdır.ABD'de yapılan araştırma sonucunda elde edilen şu verilere bizimkilerin uyduğunu kim söyleyebilir.
"Yaşları 10 ila 19 arasında değişen 1491 çocuk ve genç yaştaki kişinin katıldığı araştırmada, katılımcıların hafta içi ve hafta sonu faaliyetleri rastgele izlendi. Elde edilen sonuçlara göre; katılımcı grubu içindeki erkeklerin hafta içinde 58 dakika, hafta sonunda ise 1 saat 58 dakika oyun oynadığı, buna karşılık kızların ise hafta içinde 44 dakika, hafta sonunda ise 1 saat 4 dakika oyun oynadığı gözlendi" (veteknoloji.com)
Bizimkiler bir girerse kafeye ya yemek zamanı yada yatma zamanı çıkarlar.Ev dışında böyle etkilenme var, elbette evde ki bilgisayardan daha çok etkilenme vardır. Ancak bu yönüyle zaman konusu dikkatimizi çekerken, oyun içerikleri ayrı bir önem taşımaktadır. Her yaş ve kültüre göre oyun çeşitleri her kesimin çalışma mesaisini işgal etmektedir.

Kamusal personelin ekranları öncelikle vatandaşa dönük şekilde durmalıdır. Bu konuda ilgili idareciler gerekli hassasiyeti göstermekle birlikte çalışanlarda görev sorumluluğunu unutmamalıdırlar.
İnternet oyunları ve video oyunları öyle karmaşık katagoriler yelpazesine dağılmaktadır ki bir (online) oyunda milyonlarca kişinin oyuna dahil olduğu veya üye olduğu görülmektedir.
Bunlar tabi çeşitli adlarla sıralanabilirler: Yarış, Beceri, Zeka, Aksiyon-macera, Dövüş, Kart-casino, Nişan, Spor gibi adlandırılacağı gibi terör ve savaş oyunlarından Deniz'den Uzay oyunlarına kadar.
Oyunları diğer bir isimlendirmeyle: Arcade oyunları, Bilmece ve zeka oyunları, Hareketli oyunlar, Şans oyunları Blardo ve satranç oyunları, Çocuk oyunları, kart oyunları ve spor oyunları gibi. Bu gibi flaş oyunları ve strateji oyunları ve şans oyunları olur da oyun hilelerinin programları geliştirilmez mi elbette hepsi var.
Daha geniş ve küçükleri de kapsayan oyun çeşitleri şöyle de sıralanabilir. Araba yarış, Barbie, Basketbol, Beceri, Blardo, boyama, çizgi film, çocuk oyunları, dövüş oyunları, futbol, Giyinme, Kağıt-kumar, Komik, Macera, makyaj, Manken, Mario, Mini, Motor, Müzik, Nişan, Oda, Savaş, Spor, Uçak, Yemek, Zeka, Cep oyunları.
Aslında bunları çocuklardan sormak lazım da, onların da bilmediği büyüklerin oyunları da onlarınkinden daha az değil.Oyunlar hakkında herşey için oyun siteleri sayısı hakkında herhalde bilinen bir sayısal bilgi datası yok gibidir.

Yeni Nesil Oyun siteleri, PC, PS2, PS3, XBOX, XBOX360, PSP, bilgisayar, playstation, portable, inceleme, ön inceleme, oyun hileleri, görüntüler, screenshotlar, klasikler, online java oyun, bedava oyun, klasikler, haberler.
Dinamik, interaktif ve gerçek oyun ve daha kaç türden oyunlar ancak bunlar içinde muhtelif mesajlar da vermekteler. Benim dikkatimi çeken kredili ve sanal parasal değerlerin işlediği ve kazanma hırsı aşılandığı yönündedir.
Bir araba yarışı oyunu oynayacaksınız muhtelif marka ve modellerde arabalar var siz öyle oynayacaksınız ki kazanıp para biriktirip yeni otomobil alasınız. diğer birçok oyunda da aynı espiri işlenerak yine bir anlamda kapitalist sistemin değerleri şuur altına global araçlardan (internet-oyun) faydalanılarak işlenmektedir.

Şimdiki aktif nesil çelik çomak ile büyüdü bu günler oluştu. Bugünün çocuk ve gençliği böyle bir sanal oyun ağı kültürüyle büyüyor, Geleceği ona göre planlamak gerekmektedir.

Nariçi: 23.01.08

12 Ocak 2008 Cumartesi

Özgürlük Egoistlikle Bağdaşmaz.

Allah, Yarattıklarını özgür bırakmış ancak uyarı mesajları vermiştir.
Her şeye gücü yeten; biyoloji biliminden, kimya formüllerine, fizik kanunlarından jeolojik olaylara; dünya gibi muhteşem gezegenden, üstündeki canlı tür zenginliğine kadar yaratmaya muktedir olan Rabbimiz daha uzayda neler yaratmış tam bilebilmiş değiliz.Günden güne de bilimin, bu kainatın yapıtaşları olan kök maddelere doğru keşifleri sürmekte iken bütün bunları yaratmaya kadir olan Allah, insanları istese kendi isteğine göre yaratamaz mı idi!Hatta şeytana rağmen.
Yine evcil hayvanlar gibi hatta ot obur bir yaşam şekli verebilirdi. Ama öyle karar vermedi; Akıl verdi, irade verdi ve özgür kıldı. Sonra iyiyi kötüyü muhtelif yollardan gösterdi. Kendisi yukarıda saydığımız bilim yöntemlerini kullanarak istediğine karar verirdi.
Zaten beşeri münasebetleri organize eden sistemleri özgür irade gereği vazetmemiş mi insanlara akıl verip düşündürmemiş mi.
Bu nedenle hukuk-fıkıh, ahlak, ve sosyolojik kurumları ve idari yöneticilik siyaset aklını vermemiş mi? Öyleyse herkesin yaşama hakkı olan bu dünyada insanlar liberal davranma haklarını toplum menfaatlerine ve başkalarının özel alanlarına zarar vermeden kullanma haklarına sahiptirler.
Bu geniş çerçeve ve değerlendirme elbette bilimsel olarak ve temel hukuk kaideleri içinde formüle edilerek anlatılabilir. Ancak günlük aktüel kültürümüzle böyle tanımlamalara daha yakınız diye düşünüyorum. Bu konuda herkeste söz söylüyor. Hakkıdır tabi herkesin, herkes aynı yaşama hakkına sahip. O halde herkes kişi (insan)hakları konusunda düşüncelerini dile getirecektir.
Enteresan olan bu konuda ne kadar alışılmadık tarzda bir konuşma olursa daha çok dikkat çekmeye başladı. Biraz da tersten konuşursan! Bu söylemler biraz da muhtelif, popüler veya entelektüel yada medyatik kişilerden çıkarsa daha çok yankı bulmaktadır.
İnsanın en temel hakkı, kişiye bağlı irade özgürlüğüdür. Düşüncenin gelişebilmesi için onu kullanabileceği konusunda kaygı duymaması gerekir. Üstün üretici sonuçlar böyle gelişir. Hangi yaşam alanımızdaki kişisel gelişimimiz bundan soyutlanabilir. Ezoterik düşünce derinliklerine başkalarının çizdiği sınırlar içinde nasıl genişlik katabilirsiniz. Aşkınız bile körelir, üretken "aşkın" doruklardan yoksun kalır.
Görüyoruz ki günlerdir bir piyana sanatçısının yurdu terk etmesini gerektirecek gelişmelerin olduğu kaygısı nedeniyle protesto mahiyetinde söylenmiş bir sesli konuşma büyük yankı bulmuştur.
Aslında bu ülkede yıllardır başörtüsü konusunda müzminleşmiş bir poli-siyaset manevraları vardır.Atalarımız önce Müslümanlığı, helal lokma yemeyi, öğrenmiş, Allah önce dinini öğretmiş sonrada sosyal münasebetlerde ahlakı yönden tedbir için cazibeli, süslü yerlerin örtülmesini söylemiştir. Bu konuların dini kaynaklarını bilmeyen de yok gibi.
Ama öncelik İslam’ı tam olarak bilip uygulamaktan geçmektedir aksi halde baş örtüsü görünen bir dini itaat olması nedeniyle "riya" ya en yakın davranıştır.Herkesin kalben niyetini bilemeyiz ama bu konuyu siyasetine alet edip ikbal için kullananların akıbetini, bunu biliyorum diyenler, elbette daha iyi bilirler. Buna karşı politikalar da inkarcı yöntemleri seçerek inançları yok veya hiçe saymak da o denli saygın olmayan basit düşüncelerdir.
Özgürlükler kimsenin tekel ve tasarrufunda olmayıp kendi uhdesine bırakılmış bir verilecek hak değildir. O nedenle kimse bağnaz davranmamalıdır. Başörtülüler ne kadar özgürlük talebinde bulunuyorlarsa, özgürlüğünün riske girmesini tehlikede görenlerinde kaygısını giderecek, güvence verecek yasal ve hukuki gereklerinde yerine getirilmesi gerekmektedir. Bu konuda taraflardan kimse çıkıp her yönden yaşam, örtünme ve giyim hürriyetini güvenceye alacak yasal tedbirler alınması gerektiğini söylememekte, gerekli girişimleri yapmamaktadır.
Kimliğinin tanınmaması şeklindeki bir tesettür Kitabımız Kuran da yoktur. Peygamber’imiz de böyle bir hadis söylememiştir. Kişi kendi tercihi olarak takva nedeniyle yapacaksa bunun güvenlik ve kamusal açıdan dokunulmazlığı olamaz. Ancak kim olduğu alenen belli olacak örtünme şekli de kişi özgürlüğünün bir parçası olması gerekir. Yine modern anlamda giyinmek isteyenin de.Yine her ne inanç ve gelenek ve kültür etkisiyle olursa olsun giyim tercihlerini de her türlü sivil ve resmi baskı ve tacizden koruyacak yasalarında yapılması gerekmektedir.
Kamusal alanda hizmet alan değil hizmet verenlerin objektif etki yaratacak kılık kıyafette olması gerekmektedir. Bu doğru değil diyen, objektif tarafsız düşünüp haklının hakkını vereceği nasıl inandırıcı olabilir.Başörtüsü üzerinden gelişen İslami dayanaklı savunmalar, elbette biliyorlar ki bu çevrelerin örtünme klaslarının, İslami mütevazilikle alakası yoktur. Bu yönüyle doğan “tesettürlü-sosyete” çevrelerinin ve bunu ticari kazanç yöntemi olarak kullananların iyi bir İslami tedrisat görmeleri gerekmektedir. Bu da kendi yanılmalarının düzeltilmesi içim kendilerine gereklidir.Herkesi önce Allah'ın rahman ve rahim sıfatlarını düşünüp öğrenmesi ona göre hoşgörü ve özgürlük alanlarını düşünmesi buna göre kendi egoizmini yenmesi imkânı olabileceğini düşünüyorum.
Özgürlük aşıkların sembolü kalp gibidir, hassas ve kıymetli.

Nariçi : 06.01.2008

11 Ocak 2008 Cuma

Lidere Endexli Demokrasiye Tuzaklar

Demokrasinin oturmuşluğu ve istikrarı, topluma yayılmış yönetim erkinin oluşmasında aranabilir.
Yönetim bir liderin karizmatik kişiliğine bağlı disiplinle yapılanmasını şekillendiği zaman; muhalefet veya tepkisel aktivasyonlar, çözümleri ve kendi geleceğinin kurgusunu fikirsel platformlarda değil demokrasi dışı yöntem veya teröre kadar varan yol-yöntem ve eylemleri çözüm yolu zanneder.
İşte Pakistan gerçeği bunun bir göstergesidir. Hazin ve insanlık dışı saldırıların biri daha yapılmıştır, Yönetime talip olma veya talip olanları engelleme yolunda.
Bu saldırılara çözüm olarak inanan ego'su insanlığını yemiş ve terör odağı haline gelen çevrelerin hedefi durumuna gelmiştir.
Benazir Butto, kişisel olarak iyi niyetle ülkesinin daha medeni ve kalkınmış duruma gelmesi için can güvenliğini bile riske atarak ülkesine dönüp iktidara talip olmak için kolları sıvamıştır. Ama demokrasilerin henüz yerleşmediği lidere bağlı iktidar taleplerinin siyasi kadrolarını yetkinleştirip yönetsel erki ve fikirsel kadro çemberini yığınlara doğru yaymayıp kişilerde odaklarsanız. Çağdışı kalmış iktidar heveslileri kendilerine kolay hedef bulabilmektedirler.

Butto'nun kişiliğine ve mücadelesine saygı duymak gerekir. "Pakistan Halk Partisi’nin kurucusu ve 1971-1977 yıllarında devlet başkanlığı ve başbakanlık yapan Zülfikar Ali Butto’nun kızı olan Benazir Butto, dünyaca ünlü Harvard ve Oxford üniversitelerinde eğitim gördü" halk partisi strüktürü çerçevesinde politika yapmasına rağmen kendiside ülkesinin zengin kesimindendi.
"Butto, eğitimini tamamladıktan sonra, ordunun babasını devirmesinden hemen önce 1977’de ülkesine döndü. Babasının General Ziya-Ül Hak’ın askeri yönetimi tarafından 1979’da idam edilmesinin ardından partinin liderliğine geçti.""Benazir Butto ilk kez 1988’de başbakan oldu ve 1990’da dönemin devlet başkanı tarafından yolsuzluk suçlamasıyla görevinden alındı. Navaz Şerif’in ardından 1993’te tekrar iktidara gelen Butto, bundan sonraki başbakanlık girişimlerinde başarılı olamadı ve 1996’da iktidarı Şerif’e kaptırdı.
"Bu iktidar dönemlerinde ki yolsuzluk suçlamaları ile mahkum oldukları için yurt dışında kalan Benazir Butto, lidere bağlı siyaset nedeniyle taraftarlarının arzusu için tehlikeleri bile, bile "Butto, Müşerref’in eski yolsuzluk davalarından kovuşturmaya uğramayacağı garantisi vermesi üzerine 8 yıllık gönüllü sürgünden sonra bu yıl ekim ayında ülkesine döndü. Ülkesine döndüğü gün, Karaçi’ye giderken düzenlenen intihar saldırısında 39 yandaşı ve koruması ölürken Butto saldırıdan yara almadan kurtuldu. Butto, dün, ocak ayında yapılacak genel seçimler için kampanyaya başlamıştı.
"Irak'ta işgalle tanık olduğumuz toplu ölümlere neden olan saldırılar, Pakistan'da yıllarca benzeri görülen hunharca saldırıların olduğu bir ülke olarak ve terör odaklarına en yakın konumda bulunmakla bu tehlikenin daha da geliyorum dediği bir durumda yaptığı bir mitingde "düzenlenen silahlı ve bombalı intihar saldırısında aldığı yaralardan öldü"

Bu saldırıların İslam'la uzaktan yakından bağdaşır yanı yoktur. Peygamberimiz o günün şartlarında İslamiyet’i yayarken ve o kadar işkence ve baskıya maruz kalırken, hangi terör saldırısı yapıp kimin canını incitmiştir, o günün Müslümanları ve sahabeler!. Ancak karşılıklı şartlar gereği savaşlar yapılmıştır.

Bu lider takip eden politikalar devam ettiği sürece, orta doğu ve gelişmemiş ülkelerde böyle menfur eylemler kendilerine kolay hedef bulmakta acımasız olduklarını göstermektedir. Böyle saldırılarda ölümlerle birlikte kadrolardaki kaos oluşması, eğer bu iktidara yönelikse ülke istikrarı tehlike ile yüz yüze gelmektedir.Pakistan halkının başı sağ olsun. Düşünsel ve demokratik çerçevede uygar toplumların oluşması dileğiyle.

nariçi : 27.12.2007
alıntı kaynak: Milliyet

8 Ocak 2008 Salı

Terör ve Eroin

Ben bilmiyorum! bu yöntemle bir siyasi oluşum ortaya çıkıp devlet kurmuş mu! Var ise söylesinler, bilenler. Bu vahşet saldırısı ile Kenya'daki vahşi saldırılar ve diri, diri toplu insan yakmalar arasında ne fark var.
Bunun üzerine kurulacak bir özerklik veya başka bir oluşum hangi insani değerlere sahip olduğunu söyleyebilecek. Bir çarpık düşünce ki finans kaynağı "kara para’dır”. Bir temelsiz oluşum ki ideologları teröristtir. Bir sapık düşüncedir ki insanlığı uyuşturucu ile zehirlemeyi kendi ideallerine basamak olarak kullanmayı tercih ediyor. Kendi soydaşlarını katletmekten çekinmiyor. Bu neyin haklı mücadelesi olabilir. Bunu destekleyen çevrelerin maksadı nasıl iyi niyet ve ahlaki olarak değerlendirilebilir.Bu karanlık organizasyonların hedefi ne hakla demokratik haklardır denebilir. Veya ne dayanakla, hangi aydın çevreler mazur göstermeye çalışabilir.
İşte görülmektedir ki kendi destekçileri bile bu saldırılar karşısında geri çekilmek durumuna düşmüşlerdir. Bütün bu yanlışların kurbanı diğer taraftan yine zavallı durumda ki fakir kürt vatandaşlarımızın çocukları olmaktadır.Kandırılmış veya tehditle dağa götürülen çocuklar, bunca onursuz kazanç yollarını meşru sayan bir terör kadrosunun maşalığını bilinçsizce üslenmektedirler.
Ömürleri yıkanmış beyinlerinin dengesiz iradesinde ne yaptıklarının bilincinde olmadan heba olmaktadır. Ama kendilerini kullananlar bu kara rant üzerinde bir klas hayat sürmektedirler.

Cumhuriyet'in ilk yılları ile Osmanlı'nın son zamanlarında görülen isyan hareketleri ki! Bu günküler gibi ahlak dışı ve insanlığa zarar veren yol ve yöntemleri mubah mı sayıyorlardı? O başkaldırılarda böyle insanlık dışımıydı? Haram para üstüne binamı kurmak istiyorlardı! Eskileri bilmiyoruz ama.Kürt vatandaşlarımızın dürüst ve mertliğine bu son dönem “kara para” ve “katliam” öğeleri uygun düşüyor mu? Bir terör vardır insanlık ret etmekte dir, bu terör kirli terördür. Terörün temizi olmaz ama zararı; terör hedefini vurur. Bu örgütteyse yukarıdakileri bir daha okuyun!!
Bütün vatandaşlar istiyor ve bekliyor ki bu kardeş kavgasına sürüklemek isteyenlerin hesapları kendi hataları ile bozulacak, yanlışlarının altında kalacaklardır.
Umuyoruz ki D.T.P.’nin şu demeci :“Hepimiz bu menfur saldırıyı şiddetle kınıyoruz, bu saldırıda hedef olarak sivillerin de seçilmesini derin bir provokasyon olarak nitelendiriyorum. Bu ve benzeri saldırılar asla ama asla toplumsal barışımıza zarar vermeyecektir" dedi. Bunun çabasını gerek siyasetçiler, gerek yerel yöneticiler, gerekse de halk tarafından en üst düzeyde gösterileceğini ifade eden Demirtaş, saldırının faillerinin yakalanarak adalete teslim edilmesini beklediklerini kaydetti. Demirtaş, saldırı sonucu yaşamını yitirenlere Allahtan rahmet, yakınlarına başsağlığı, yaralılara ise acil şifalar diledi."(milliyet) Amacına uygun yapıcı olarak devam eder.
Bu gün kendisini farklı görmeyen her Türk vatandaşı kardeşçe iç içe yaşamakta ve sosyo-ekonomik faaliyetlerde homojenlik olduğu gibi medeni yaşamda da farklılık görmemektedir. Doğu ilerimizde doğan vatandaşlarımızın yarısından çoğu batı illerinde yaşamaktadır ve buralardan geride dönmeyi düşünmemektedirler.
Bir çokları zaten akrabadırlar. Kim, kimin etnik kökenine bakıyor. İki gönül bir olunca zaten bu ilişkiler devam edecek homojen yapılanma gittikçe yoğunlaşacaktır.

Dünya devletleri bütünleşme yolunda dev projeler üretirken, ayrılık ideolojileri akıl işi değil! Olsa, olsa bu terör yapılanmasında kendi çıkar ve ekonomik ikbal ve sapık egosunu tatmindir.
Unutulmamalıdır ki bütün yurdumuzda ki ve doğuda ki halkımız say duyulu ve serin kanlıdır.
Halk arasında ve her yerde her zaman olduğu gibi yasak döneminde de anadillerin serbestçe konuşulduğu realiteyken, diğer sosyo-kültürel ve manevi-inanç farklılığı olmayan halkımızın birlikteliği ve barışı art niyetli iç ve dış emellere rağmen, sonsuza kadar devam edecektir.

nariçi. 04.01.2008

7 Ocak 2008 Pazartesi

İnsanlık Kenya'yı Görmez Mi?

Kenya da katliamı kim durduracak. Kenya'da son haberlerden anlaşılmaktadır ki kabileler arası şiddet soykırıma dönüşmüştür.

Bu durumu kim kontrol edecektir. Birleşmiş Milletler hangi gün için bekliyor. Sadece ABD'nin çıkarları için veya uygar dünyadaki asayişimi sağlayacak.

BM'nin bu gibi Afrika ve Güney Asya gibi toplu katliamların görüldüğü yerlere, acil müdahale güçleri oluşturması gerekmez mi."İnsan hakları örgütleri, Kenya'da devlet başkanı seçimlerinden sonra çıkan şiddet olaylarında 300'den fazla kişinin öldüğünü bildirdi.

Kenya İnsan Hakları Komisyonu ve Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu tarafından yapılan ortak açıklamada, "ABD ve İngiltere taraflara ltldal tavsiye etmişler. İlla Ruanda gibi mi olmalı.

Bu insanlık alemi diğer canlılara göre akıllı olasına rağmen, kendi türüne karşı düşmalık ve katliam konusunda akılsızlara rağmen en acımasız bir canlı türü olmalı. İnsanlığın yapacağı en büyük uygarlık hamlasi kendi türüne karşı bu vahşi saldırıların insanlık dışı olduğunun farkına varmak olacaktır.

"Ancak Kikuyular dün, sığındıkları kilisenin de sabah erken saatlerde saldırganlarca yakıldığına şahit oldular. 2000 kişinin sığındığı kilisedeki yangında, 25'i çocuk 50 kadar kişinin öldüğü bildirildi. Bir kilise yetkilisi BBC'ye, saldırganların kiliseyi ateşe vermeden önce içerideki insanları dövmeye başladıklarını anlattı"."Diri diri yaktılar; Başka bir polis yetkilisi de Kenya'nın batısındaki Eldoret kentinde bir kiliseye sığınan en az 30 kişinin diri diri yakıldığını söyledi. Kızılhaç'ın bölgedeki yetkilisi, "Ağır yanıkları bulunan 42 kişinin hastaneye nakledildiği bilgisinin kendilerine ulaştığını, ölü sayısını doğrulayamayacağını" belirtti.

" Kenya Kızılhaçı Genel Sekreteri Abbass Gulled da durumun "tasavvur edilemeyecek ve anlatılamayacak boyutta olduğunu" bildirdi. AFP kendi saptadığı vakalara göre, ölü sayısının 300'ü aştığını, muhalif lider Raila Odinga'nın memleketi Kisumu ile başkent Nairobi'nin gecekondu mahallelerinde durumun çok kötü olduğunu bildirdi. Ajans, ölenlerin büyük bölümünün ateşli silahlarla vurulduğunu, bazılarının pala ve balta gibi kesici aletlerle, bir bölümünün ise yakılarak katledildiğini kaydetti.

"Bu olayları Afrika'dan sık sık duymaktayız , güney asyada özellikle Hindistan ve Pakistan gibi ülkelerde toplu katliam saldırıları yapılmaktadır. Bu ve benzeri şiddet olaylarına BM nin ve medeni dünyanın seyirci kalması başka anlamlar mı taşımaktadır.


nariçi.
Maynak:sabah,milliyet,r
adikal

Kenya'dan

Kenya'dan
Bu çağda normal mi? Kaynak:sabah gazetesi